SAYIN ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARIYLA İLGİLİ CASUSLUK SUÇLAMASI ASILSIZDIR

 


Hakan Erol, dava dosyasında yer alan hayali casusluk suçlamasına da değinmiş, bu konu için okuyucularına “bu kadarı da olmaz” diyeceksiniz demiştir.

Ancak Hakan Erol, kendisini her ne kadar casusluk suçlamalarının doğruluğundan eminmiş gibi göstermeye çalışsa da, konuyu anlatırken yine sıkça kullandığı “iddiaya göre” ifadesiyle gizlemeye çalıştığı bir gerçeğin varlığına işaret etmiştir. Bu gerçek de, casusluk suçlamasının iddiadan öteye gidememiş, bizzat dosyaya giren resmi evraklarla yalanlanmış bir suçlama olduğudur.

Nitekim Hakan Erol söz konusu resmi evraklardan birine, dosyadaki Dışişleri Bakanlığı yazısına dikkat çekmiş, ancak kurduğu cümlelerle Dışişleri Bakanlığı’nın sanki Sayın Adnan Oktar’ın arkadaş grubuna isnat edilen casusluk suçunu örtbas etmeye çalıştığı gibi bir hava oluşturmuştur:


 

Soruşturma kapsamında bilgisine başvurulan Dışişleri Bakanlığı’nın aşağıda yer vereceğimiz cevabının Sayın Adnan Oktar’ın arkadaş grubu lehinde olması nedeniyle bakanlığa güvenmediği hissedilen Hakan Erol, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının tutukluluk süreci hakkında kendisine (gerçekdışı) bilgiler veren cezaevi kaynaklarına ise hiçbir şüphe duymadan hemen güvenebilmektedir:

Bir insanın Dışişleri Bakanlığı’na güvenmezken cezaevindeki kaynaklarına güvenmesi gerçekten üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur. Bu durumun, insanın bazı olaylarda çevresine karşı haksızlıkta bulunabildiği aşırı şüpheciliğinden kaynaklandığı bizce çok açıktır. Zira Sayın Adnan Oktar’ın arkadaş grubuna önyargılı yaklaşan birçok insanda karşılaştığımız bu şüpheci bakış açısı İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin haksız mahkumiyet kararının da en büyük sebeplerinden biridir. Nitekim yerel mahkeme heyeti de dosyadaki somut delillere rağmen asılsız casusluk suçlamalarına itibar etmiş ve mahkumiyet yönünde hüküm kurmuştur. Şöyle ki;

Komplocu odaklar Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının dünya çapındaki kültürel faaliyetlerini fırsat bilip dosyaya askeri ve siyasal casusluk suçlaması katmanın inandırıcı olacağını hesaplamışlardır. Kamuoyunun birçok İslami topluluktan farklı olarak İsrail’le bile ilişki kurabilen Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarıyla ilgili casusluk suçlamasına hemen inanacağını düşünerek hayali bir olay kurgulamışlar, ancak bu planları hiç tahmin etmedikleri şekilde açığa çıkmıştır.

Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşlarından biri olan ve 11.07.2018 tarihli polis operasyonunda tutuklanan Ece (Koç) Uygur cezaevindeyken husumetli müştekilerin özellikle F.S ve C.Ü. isimli avukatları tarafından tutuklulara uygulanan psikolojik baskılardan etkilenmiş ve cezaevinden çıkabilmek için etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmayı seçmiş bir kişidir. Buna karşılık olarak verdiği asılsız suçlama ve itiraflarla dolu ifadesinde, Rusya’da tercümanlık yapan ve Sayın Adnan Oktar’la tanışıklığı bulunan Leaila Izmailova isimli şahsın, Soçi’de gerçekleşen Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’nde Rus ve Türk Dışişleri Bakanları arasında yaşanan bir görüşmedeki devlet sırrı niteliğindeki konuşmaları kendisi aracılığıyla Sayın Adnan Oktar’a ilettiğini ileri sürmüştür. Ancak bu suçlama aşağıdaki delillerden de anlaşılacağı gibi tamamıyla asılsızdır:

·       2018 yılında Soçi’de gerçekleşen kongre basına açık bir gerçekleşmiş olan, farklı ülkelerden 1500 delegenin katıldığı bir organizasyondur. Bu kongreye Dışişleri Bakanımız Sayın Mevlüt Çavuşoğlu katılmamış, dolayısıyla da Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile hiç görüşmemiştir.

·       Söz konusu kongrede devlet sırrı niteliğinde hiçbir konu ele alınmamıştır. Dava kapsamında bilgisine başvurulan MİT ve Dışişleri Bakanlığı bu gerçeği dosyaya sundukları cevabi yazıda şöyle bildirmişlerdir:



·       İki farklı ülkenin bakanlıkları arasındaki görüşmelerde sadece bakanlıklarda görevli tercümanlar bulunabilir. Suçlamalarda adı geçen Leila İzmailova isimli tercüman ise hayatının hiçbir döneminde ne Rusya Federasyonu’nun ne de Türkiye’nin Dışişleri Bakanlıklarında çalışmamıştır. Leila İzmailova’nın tek özelliği basına açık olan söz konusu kongreyi izlemeye gitmiş birisi olmasıdır. Ece (Koç) Uygur’a aktardığı bilgiler de, kongreye katılanlara dağıtılan basın bildirisindeki bilgilerden ibarettir:

 


Dosyayı en detaylı şekilde incelediğini, duruşmaları yakından takip ettiğini, yani davayı tüm yönleriyle öğrendiğini iddia eden Hakan Erol, bazı müştekilerin Leila İzmailova hakkındaki iddialarını çürüten bu belgeye rağmen MİT’i dahi hedef almıştır:


 

Hakan Erol sırf Sayın Adnan Oktar’ın arkadaş grubunu suçlayabilmek için hem konuyu çarpıtmakta hem de devletin kurumlarını zaaf içinde göstermektedir. Gerçekleri okuyucularından gizlemekte ve bundan hiç rahatsızlık duymamaktadır. Gerçekte sadece basına açık bir kongreyi izlemeye gitmiş olan Leila İzmailova’yı, burada hiç gerçekleşmemiş olan kapalı bir görüşmede Dışişleri Bakanlığımız adına tercümanlık yapmış birisi gibi göstermiş, hayali casusluk eylemine aracılık yapmakla suçlamış, sonra da güya MİT’in yaşananları önleyecek tedbirleri alamadığını ima etmiştir.

Burada önemli bir gerçeği daha ortaya koymamız gerekmektedir. 2018 yılındaki etkin pişmanlık ifadesi sırasında cezaevinden tahliye olabilmek için basına açık Soçi görüşmeleriyle ilgili hayali bir casusluk eylemini dillendirmek zorunda kalan Ece (Koç) Uygur dosyaya bu suçlamayı çürüten 2019 tarihli resmi belgeler girince, mahkeme ifadesinde yine husumetli müştekilerin yönlendirmesiyle açıklarını kapatmaya çalışmış ve bu kez de başka bir gizli toplantı icat edip casusluk suçlamasını ayakta tutmaya çalışmıştır:

 

 

Ece Koç’un 16.09.2018 tarihli etkin pişmanlık ifadesi:

Ece Koç’un 27.02.2020 tarihli mahkeme ifadesi:

 


Ece (Koç) Uygur gibi etkin pişman sanıkların ve müştekilerin bazı husumetli müştekiler tarafından nasıl bir çıkmaz içine düşürüldüğünü gösteren bu durumun yüzlerce örneği vardır. Gerçekte hiçbir suçu bulunmayan etkin pişman sanıklar ve Sayın Adnan Oktar’ın arkadaş grubundan hiçbir zarar görmeyen müştekiler husumetli müştekilerin baskı ve tehditleri altında çaresiz kalmış durumdadırlar. İçine çekildikleri komplodan zarar görmeden kurtulabilmek için hata üzerine hata yapmak zorunda bırakılmaktadırlar. Bu kişilere zorla attırılan iftiralarla ilgili gerçeklerin ortaya çıkması sürekli yenilerinin üretilmesini gerekli kılmaktadır.

Şüphelilerin iddianamede casusluk suçlamasıyla mahkemeye sevk edilmeleri esas olarak Ece Koç (Uyguç)’un Mali Şube’deki 16.09.2018 tarihli etkin pişmanlık ifadesinde bahsettiği Soçi görüşmelerine dayandırılmıştır. Ancak aynı Ece Koç mahkeme ifadesi sırasında laf arasında kullandığı bir cümleyle Soçi görüşmelerinin basına açık bir organizasyon olduğunu, yani aslında burada bir casusluk eyleminin gerçekleşemeyeceğini ikrar etmiştir. Sayın Adnan Oktar ve bazı arkadaşlarının casusluk şüphesiyle tutuklu bulunmalarına yol açan en önemli olaylardan biri açıkça dillendirilmese de bir anda adeta buhar olup uçmuştur.

İşte söz konusu net delillere rağmen yerel mahkeme heyeti bu olayda casusluk suçuna teşebbüsün gerçekleştiğini ileri sürerek hapis cezasına hükmetmiştir. Bu karar hukuk adına endişe vericidir. Suçsuz olduğu net delilleriyle, devletin resmi kurumlarıyla yapılan yazışmalarla ortada konulan insanlar herkesin gözü önünde hiçbir somut delile dayanmadan, mahkum edilmişlerdir. Maalesef Hakan Erol da böyle bir hukuksuzluğu görmezden gelmiş ve kitabındaki casusluk bölümüyle bir şekilde buna destekçi çıkmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SAYIN HAKAN EROL’UN “TURNİKE” İSİMLİ KİTABINA CEVABIMIZDIR

KOMPLOCULAR SAYIN ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARININ SAVUNMA GÜCÜNÜ KIRACAK YALANLAR UYDURMUŞLARDIR

SAYIN ADNAN OKTAR’A YÖNELTİLEN EZİYET SUÇLAMALARI ASILSIZDIR